26 Aralık 2008 Cuma

Hapishanelerde bir ölüm daha...

Ferizli L Tipi Hapishanesi'nde cinayet zanlısı olarak tutuklu bulunan Fatih Kolbasar, mahkemede duruşmaya çıkacağı günün sabahı odasında ölü bulundu. Ölüm tutanağında, Fethi Kolbasar'ın ağzında çorap bulunduğu, elleri ve ayaklarının bağlı olduğu ifadeleri yer alırken bu durumdaki bir kişinin nasıl olup da kendini astığı merak konusu oldu.

Ferizli L Tipi Hapishanesinde 16 Aralıkta kendini asarak intihar ettiği öne sürülen Fatih Kolbasar'ın ağabeyi, kardeşinin ölümünün şüpheli olduğu gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulundu.

Ağabey Recep Kolbasar, Ferizli Adliyesi önünde gazetecilere yaptığı açıklamada, cinayet iddiasıyla 7 aydır hapishanede tutulan kardeşi Fatih Kolbasar'ın (31) cesedinin, 16 Aralıkta tek başına kaldığı odada çamaşır ipiyle pencere demirine asılı halde bulunduğunu öne sürdü.

Kardeşinin ölümünün şüpheli olduğu gerekçesiyle Ferizli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduklarını kaydeden ağabey Recep Kolbasar, en son Kurban Bayramı'nda ziyaret ettiği kardeşinin moralinin çok iyi olduğunu ve 17 Aralıkta çıkacağı mahkemeyi beklediğini bildirdi.

Kardeşinin işlemediği bir cinayetten dolayı 7 aydır tutuklu bulunduğunu iddia eden Recep Kolbasar, şu görüşleri dile getirdi:

''Kardeşimin ölüm tutanağı baştan sona çelişkili. Olayın çeşitli yorumlara açık bir ölüm olduğu belli. Tutanakta, kardeşimin ölümünden 2 gün önce bileklerini keserek intihara teşebbüs ettiği, bu nedenle tedavisi için hastaneye kaldırılıp orada bir akşam yattıktan sonra tekrar cezaevine getirildiği belirtilmiş. Tutanağa göre kardeşim, intihar teşebbüsünden uzak kalabileceği cezaevindeki tek keşilik başka bir odaya alınmış. Bu odada metrelerce uzunlukta çamaşır ipinin ve bandajın bulundurulması, intihara teşebbüs edecek kişinin teşebbüsüne mani olmak mıdır, yoksa yardımcı olmak mıdır?''

Tutanakta kardeşinin ayaklarını, ellerini kendisinin bağladığının anlatıldığını ifade eden Recep Kolbasar, ''Kardeşimin ölümü baştan sona şüpheli. Bu konunun araştırılması için savcılığa suç duyurusunda bulunduk'' diye konuştu.

Açı doyurun, hastayı ziyaret edin, esiri özgür bırakın.

26 Aralık 2008 günü, Kartal H Tipi Hapishanesi'nde kalan adli tutsakların yakınları isyan etti. Hapishanenin üç yüz metre kadar ilerisinde açıklama yapan tutsak yakınları, çevrede bulunan bir elektrik direğine kendini zincirledi.
"Kader mahkumlarına afff","Başbakan sözünü tut. Cezaevi resort doldu. Müşteriler memnun değil.", "Açı doyurun. Hastayı ziyaret edin. Esiri özgür bırakın" yazılı dövizler taşıyan biri kadın dört protestocu sessiz eylem gerçekleştirdi. Protesto eyleminin; öfkesini ve istemlerini genellikle sokakta duyurmaktan kaçınan adli tutsakların yakınlarınca gerçekleştirilmiş olması ayrıca dikkat çekti.
Hapishanelerde yatacak yer sıkıntısı nedeniyle mahkumların nöbetleşe uyuduğunu, yemeklerin iki öğün verildiğini, kadın ziyaretçilerin elbiselerinin çıkartılarak üzerlerinin arandığını belirterek, hapishanelerdeki tüm mahkumlar için af talep eden eylemciler; özgürlüğün tüm insanlar için bir hak olduğunu vurguladılar.
Eylem alanında geniş tertibat alan polis, eylemcileri direğe bağlayan zincirleri demir makasıyla kestikten sonra dört tutsak yakınını da gözaltına aldı.

Not: Eylemciler konuyla ilgili bir de imza kampanyası düzenliyorlar.

19 Aralık 2008 Cuma

19 Aralık… Ya da Hiç Düşmeyen Takvim Yaprağı
















Söz bitti…

Aynı koca yörüngeyi tam sekiz kez turladı dünya. İki bin sekiz yüz altmış bir kez doğdu güneş; yine de üzerimize çöken karanlığı aydınlatamadı hala.
Sekiz yıl… Sekiz metre kare… Yirmi dört saat beton… Yüz yirmi iki cenaze töreni… Kiminin bütündü otuz kiloluk bedeni, kiminin tanınmaz halde…
Sekiz yılda acının dokuz yüz yetmiş altı kez en derinine inildi. Beş bin yedi yüz yirmi iki kez sayım verildi. Tek sıra, hazırol’a geçilsin istendi. Geçilmedi…
Kadın ve erkek bedenlerine kaç cop, kaç tekme, kaç yumruk indirildiğini hesaplamadı kimse.

Söz bitti…

19 Aralık hakkında sekiz yılda binlerce kez aynı şeyler söylendi: ”Hayata döndürdük” dendi. “Devletin şevkatli elleri” dendi. “Sahte oruç kanlı iftar” dendi. “Devlet teröristle pazarlık etmez” dendi. “Kendilerini yaktılar” dendi… “Az kaldı… Kökünü kazır bitiririz elbet” dendi.
Bitmedi…

Evet 19 Aralık hakkında binlerce kez aynı şeyler söylendi: “Ölürüz ama teslim olmayız” dendi. “Yaşananlar düpedüz vahşetti” dendi. “Çocuklarımızı öldürtmeyiz” dendi. “Artık yeter!” dendi. “Artık yeter!” dendi.
Ar-tık ye-ter!” dendi.
Yetmedi…

Söz…19 Aralık üstüne söylenebilecek her şey söylendiği için değil… söylenebilecek hiçbir şey yaşananları anlatmaya yetmeyeceği için… bitti.

Beş yüz gün bilfiil açlık… Yanık insan eti kokusu… Parçalanmış beden… Kırılmış göğüs kafesi… Kopmuş kulak… Kafatasına gömülmüş şarapnel parçası… İnsanları daha sıkı kapatmak için yıkılan hapishane duvarları…

Söz bitti: Çünkü 19 Aralık, hiçbir dilde karşılığı bulunmayan bir doz aşımıdır: Süslenmemiş, inceltilmemiş, su katılmamış şiddettir… Kemiği eriten ateş… G3 mermisi… Gaz bombası… İş makinasıdır!
Falakadır 19 Aralık… Künt kafa travmasıdır… Fiili livatadır…
600 canlı cenazedir. Kafaya bastırılan postal, bileğe oturtulan kelepçe, mideye sokulan yemek hortumudur. Zihinden çekilip alınan hafızadır en çok…

19 Aralık bitkisel hayata dönüştür. Toplumsal terbiyedir… Emir komuta zinciridir.
Göz dağıdır…
Göz bağıdır…
Vicdani kuraklıktır!
19 Aralık vahşettir… Dehşettir…
Evet evet kuşkusuz ki devlettir…

Tarih: 19 Aralık 2000. Saat: Sabaha karşı dört…
Söz bitti… Zaman dondu…
Yirmi'sine bağlanamadı hala ayın on dokuzu…

Sonbahar



























Sonbahar 19 Aralık'ta gösterime giriyor....